27 Temmuz 2009 Pazartesi

IN THE SHAME OF THE FATHER
























Dünya futbolundaki şu "baba" figürünü ve diğer akrabaların rolünü hiç bir zaman sevemedim. Sermet Şükür, Siegfried Klinsmann, Sandra St. Helen Defoe ve diğerleri ile ilgili bir yazı yazmıştık daha önce. "Münir Özkül Familyası" diyorum ben bu güruha. Çocuklarının futbol oynamasını istemeyen ama parayı görünce birden kralını bile tanımayan ve gözleri bol sıfırların hayaline kapılan bir dolu insan. Ne zaman bir transfere aile meclisinden birileri dahil olur o transfer çıkmaza girer ve kaosa dönüşür, çoğu zaman skandal ortaya çıkar. Son olarak Mehmet Topuz'un ailesinin açıklamaları zaten transferi komediye dönüşen oyuncuyu daha da zor duruma soktu. Her futbolcunun, transfer olacağı ülkeye giderken eşi ikna edilmek zorunda. Victor Ikpeba'nın karısının, 1997'de Monaco'dan Reggina'ya gerçekleşecek transferi engellemek için Ikpeba'yı odasına kitlemişliği var. Tamam çocuklarının, kardeşlerinin ya da eşlerinin iyi yerlere gelmelerini istiyorlar ama birinci sırada gelen menfaatleri tamamen kendilerinin. Martina Hingis'in de annesi aynı zamanda antrenörüydü biliyorsunuz. Kız hiç bir zaman kortta güçlü bir figür olamadı. Daha doğduğunda annesi ona Navratilova gibi bir tenisçi olsun diye Martina ismini vermişti. İyi tenisçiydi ama karşısında Steffi Graf gibi bir abidenin olduğu Roland Garros finalinde, azıcık seyirciler ve Graf üzerine oynayınca alt üst oldu. Kaybettiği finalden sonra göz yaşlarına boğuldu, annesi korta onu zorla getirdi. Jelena Dokic'in 10 senedir babasından çektiğini ona Yugoslav iç savaşındaki Sırp kumandanlar çektirmez. Aile üyelerinin sporcuların hayatındaki bu yıkıcı rolüne hep içerlemişimdir.

2 örnek daha geldi hafta sonunda. Birincisi şu 12 yaşında sahaya sürülen veletin babası. Geçtiğimiz hafta babası Julio Cesar Baldivieso'nun teknik direktörü olduğu Club Aurora forması ile 12 yaşında iken sahaya çıktı Mauricio Baldivieso. Tabi hadiseden sonra, gencin oyuna henüz girdikten sonra maruz kaldığı sert müdahale ve meydana çıkan tablo, ülkede oyuncuların sahaya çıkma yaşına bir sınır getirilmesini isteyenleri ortaya çıkardı. Kulüp yönetimi baba Julio Cesar'dan oğlunu kadrodan çıkarmasını isteyince görevinden istifa etti. Açıklamaları okuyorum, Türkiye'deki herhangi bitransfer hadisesindeki baba açıklamaları ile aynı. "Kıskançlığın kurbanı olduk, Bolivya futbolunda gençlerin önü kesiliyor, kimse bana ailemden birisini oynatıp oynatmayacağını söyleyemez vs vs....". Be adam daha lise çağına gelmemiş, La Paz sokaklarında oynayıp, hatun peşinde koşacak çocuğu alıp şampiyon bir takımın formasında daha 12 yaşında baskı altına sokuyorsun. Bu iş sadece ayaklardaki yetenekle ilgili değil, mental güçle de ilgili. Çocuk daha ergenlik çağını bitirmemiş. Kendi oğluna yaptığı kötülüğü ve belki de başlamadan bitecek futbol hayatının tehlikesini anlamayıp etrafına saldırması da müthiş tabi. La Razon gazetesi kendisine takım ve oğlu arasında bir seçim yapmasının bildirildiğini, onun da oğlunu seçtiğini söylüyor. İşin aslı oğlunu değil, kendisi seçtiği. Şimdi çocuk tüm ülkenin konuştuğu bir adam oldu ve her gün antrenmana gittiğinde kendisine destek olabilecek tek bir adam yok.


















İkincisi İngiltere'den. Aralık ayında 33 yaşındaki bir baba, oğlunun da forma giydiği Cwm Albion-Ynystawe İngiltere14 yaş altı ligi mücadelesinde, maçın 62 yaşındaki hakemi Clive Stewart'ı, oğluna kırmızı kart gösterdiği için sahaya girip yumrukladı. 23 yıldır hakemlik yapan ve artık minik maçlarında emekliliğin tadını çıkaran Stewart'ın yüzüne 9 dikiş atıldı. Sözüm ona oğlunu koruyan babanın geçmişinde 90 civarında sabıka çıkınca hakim geçen hafta içi sonuçlanan davada 18 ay hapis cezası öngördü. Sorsan "oğlumun menfaatini korudum" diyecek tabi, ama 18 ay boyunca, tam da 14-15 yaş gibi üst düzey takımların gençleri merceğe aldığı yaşlardaki bir futbolcu adayını babasız bıraktı.

Akraba ayağı göt ayağı, kusura bakmayın bu iş futbolda böyle....Hele bu akrabalar futbol dünyasının dışındaki isimler olunca.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

abi haklısın sporcuların hayatını yönlendirecek insanların da sporcu geçmişi olması çok önemli anne,babayla olmaz bu işler de martina hingis-steffi graf maçında seyirci azıcık filan denemeyecek kadar üstüne oynadı hingis'in tabi hingis'in mental yönden zayıf olduğu bir gerçek ama seyirci utanmasa tezahürat yapacaktı o maçta.

lembo dedi ki...

ailesinden çekenler zincirinin en önemli halkası hiç kuşkusuz jelena dokic'tir.. "damir dokic" isminde ağır ruh hastası bir babaya sahiptir.. bu baba kızı için " lezbiyen olursa onu öldürürüm, erkek arkadığı onu başka erkeklere pazarlıyor " gibi saçma sapan sözler söylemekten çekinmemiştir.. jelena, çok kez tenisten kopmuştur.. hatta fidye için kaçırılmıştır bir ara. en nihayetinde 2009 avustralya açık ile geri dönmüş ve çabalamaktadır.. kazandığı her maçtan sonra gözyaşlarını dökerek... kariyeri babası tarafından resmen piç edilmiştir ve postta adı geçen futbolculardan çok daha şanssızdır...